MEŞRU MÜDAFA HUKUKA UYGUNLUK SEBEBİ VE NİTELİĞİ
Hukuk, tarih boyunca yaşayan medeniyetler ve toplulukların vazgeçilmezi olmuştur. Bizler de her toplum gibi hukuku ilk yazılı hukuk kaynaklarına ev sahipliği yapan Roma Hukuku’ndan ele alarak değerlendirmelerde ve çalışmalarda bulunarak günümüz hukuk sistemlerinin temeli olarak kabul etmişizdir. Her toplumun kendi aralarında veya başka topluluklar ile sürekli ilişkileri halinde olmalarından dolayı kaçınılmaz olarak aralarında menfaat ve irade çatışmaları vücut bulmuştur. Bu sebeple de insanların menfaat ve irade çatışmalarının önüne geçerek adil bir şekilde toplumda ki insanların hak kaybına uğramamasını ve modern demokratik bir şekilde yaşanmasını güçlünün güçsüzü ezdiği bir toplum yapısının önüne geçerek hukukun üstünlüğünü ortaya koyması amaçlanmıştır.
Gelişen ve değişen dünya düzeninde her bilimsel yapı olduğu gibi hukuk da kendisini sürekli her toplumun kendi yapısı ve adetlerine göre gelişmede bularak devam etmiştir. Doğal olarak hukuk kavramında bir başkasının hakkına haksız bir şekilde saldırı olduğu zaman faile karşı cezaya hükmetmekte ve toplumda bu irade çatışmalarının bu şekilde önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Toplumsal hayatın bu kaçınılmazı olan karmaşıklığında hukuk ve toplum düzeni arasında bir denge kurulması önem arz etmektedir. Hukukta bir cezaya hükmedilmesi için mutlaka bir başkasının hakkına haksız bir şekilde ya saldırı olmalıdır ya hukuki bir menfaat gerekmektedir ya da hukuki menfaatin üstünlüğünü ihlal edecek durumlarda toplumsal açıdan hukuku tehdit edecek olaylar karşısında ceza verilmesi gerekmektedir. Ancak bazı durumlarda bir kişiye karşı haksız bir saldırı olmasına karşın hak kaybına uğrayan kişinin rızası olması durumunda ortada korunacak bir hukuki menfaat bulunmamasından dolayı cezaya yer verilemez. Buna benzer yine bazı durumlarda kanunun öngördüğü bir çatışma durumunda hukuki menfaat üstünlüğünden dolayı veya zaruret hali gibi durumlarda normalde suç olabilecek eylemler hukuki menfaatin üstünlüğünden dolayı cezaya yer verilmesine uygun olmayacaktır. Meşru müdafaa konusu da hukuk içinde zaruret hali ve hukuki menfaat üstünlüğünden dolayı normalde suç sayılan bir eylemin bu sebeplerden dolayı hukuka uygun kabul edilmesidir.
Meşru müdafaa toplumlarda hukukun vazgeçilmez bir ilkesidir ve gereklidir. Şöyle ki meşru müdafaa suçları meşrulaştırmadığı gibi tam aksine her toplumda yaşayan bireylerin mecbur olduğu durumlarda kendi hür iradeleri ile kendi hukuki çıkarlarını korumasına ortam sağlamakta ve bu da başkalarının suç işlerken çok rahat bir şekilde suça eğilimli olmasının önüne geçerek toplumda bireylerin meşru müdafaayı gerektirecek durumda kullanarak toplum huzurunu ve demokratik bir şekilde kendisini ve başkasının hakkına bir saldırı olması durumunda toplumda yaşayan bireylerinde bu haklarını kullanarak suç işleme rahatlığının önüne geçilmesi ve suça olan eğilimi azaltıp hukuki menfaat üstünlüğü kapsamında değerlendirilip her demokratik toplumda ve insan haklarına önem veren toplumlarda olmazsa olmaz bir ilke olarak bu nedenlerden dolayı kendine her zaman yer bulmaktadır. Örnek olarak eğer bireyler kendilerine yönelik saldırılarda mecbur kalıp da kendilerini savunmak amaçlı orantılı şekilde karşı koymasının sonucu oluşan suç hukuka uygun sayılmasaydı insanların ve toplumların kendi hukuki çıkarlarını koruması artık gayri muhtemel hale gelirdi ve suça olan eğilimler nasılsa karşı savunma gösteren de ceza alacak mantığı ile hareket edenler olması kaçınılmaz bir sonuç olacağından dolayı suçlara olan eğilimler artar ve suç işlemekten korkmayan bir toplum haline gelerek sürekli çatışmaların yaşandığı ve huzurun olmadığı güçlünün güçsüzü rahatça ezebileceği ilk çağ dünyasına benzer bir hayat ortaya çıkardı.
Farklı bir açıdan bakmak gerekir ise bir polisin bir faili zaruri bir sebep olmaksızın keyfi olarak etkisiz hale getirmesi suçtur ama eğer fail başkalarının ölümüne sebep verecek bir icrai hareketten kaçınmıyorsa ve polisin ikazına karşılık hareketlerine devam ediyor ise işte tam bu noktada hukuki menfaat üstünlüğü devreye girer ve toplumun huzuru ve can güvenliği için polis memuru o faili etkisiz hale getirir ve polis memurunun bu hareketi hukuki menfaat üstünlüğünden dolayı hukuka uygun olarak kabul edilir. Eğer aksi bir durum düşünülseydi ve polis memurunun bu gibi mecbur kaldığı durumlarda faili etkisiz hale getirmesi suç kabul edilseydi suça meyilli olan kişilerin özgüveni artıp herkesin hakkına yönelik çok rahatça suç işleme iradesine sahip bir toplumun önü alınamayacak ve yaşanması güç bir toplum oluşacaktı. İşte tüm bu gibi sebeplerden dolayı meşru müdafaa hukukun vazgeçilmez konularından ve ilkelerinden en önemlileri arasında yer almaktadır.
MEŞRU MÜDAFAA(SAVUNMA)
Meşru müdafaa, kelime anlamından da anlaşılacağı üzere meşru demek yasanın, insanların, dinin, kamu ve kamu vicdanının doğru bulduğu anlamı taşımaktadır, müdafaa ise herhangi bir saldırı veya başka bir şeyi savunma olarak bilinmektedir. İnsanların bizzat kendisine yönelik veya bir başkasının hakkına yönelik bir saldırı olması halinde kendisini
herhangi bir başka şekilde savunamayacak halde olması sonucu ve mecbur kalarak saldırı anında o an ki durum ve koşullara göre saldırının orantılılığını bozmayacak şekilde kendisini veya herhangi bir 3. Kişinin hakkına yönelik saldırıdan korunması sonucu göstermiş olduğu davranış ve bunun sonucunda yargılamada herhangi bir ceza almamasını ön gören hukuka uygun kabul edilen bir haldir. Örnek olarak yolda yan bakmadan dolayı kendisine bıçakla saldıran kişiye karşı kaçma fırsatı olmaması sonucunda yerde bulduğu sopa ile saldıranı yaralaması sonucunda kendisini savunan şahsa yaralamadan dolayı ceza verilemez. Bu da durumun ehemmiyetinden can güvenliğini sağlaması amacıyla kendisini savunmak ve saldırıyı müdafaa etmek istemesi sonucunda meşru müdafaa koşullarından yararlanır.
Zorunluluk hali, insanın kendisine veya herhangi bir 3. Kişinin hakkına yönelik bir saldırının önlenmesi olanağının bulunmaması ve saldırıyı bertaraf etmek için zorunlu kalarak hareket ettiği ve işlediği eylemlere denir. Örneğin: Bir insanın dağda mahsur kalması sonucu ayı saldırısına uğradığını iddia etmesi ve dağda bulduğu bir eve kapısını kırarak içeri saklanması kendisini ancak bu şekilde ayı saldırısından koruyacağını ifade etmesi ve dağ evine girmesi saldırıdan kurtulup hayatta kalması için zorunlu bir hal oluşturmuşsa ve bunun sonucunda o insan bu eylemi gerçekleştirdiği zaman bu hukukumuzda zorunluluk hali kapsamında değerlendirilir ve ceza verilemez lakin durumun hayati tehlikesi ortadan kalktığı zaman zarar verdiği yerin zararını gidermesi mecburiyeti vardır. TCK md.25 ile ilgili birçok Yargıtay kararı bulunmaktadır söz konusu bu kararlardan bir tanesi aynen şöyledir;
- Ceza Dairesi 2019/8576 E. , 2019/16268 K. “İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
HÜKÜM : Ceza verilmesine yer olmadığı
Mahalli mahkemece bozma üzerine verilen hükümler temyiz edilmekle evrak okunarak;
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Yerinde görülmeyen diğer temyiz sebeplerinin reddine, ancak;
Sanıkların eyleminin meşru müdafaa kapsamında kaldığının kabulü karşısında, 5271 sayılı CMK’nin 223/2-d maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz sebepleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu nedenle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CMUK’un 322. maddesi gereğince, hükmün (1) numaralı fıkrasından “gereğince kendilerine ceza verilmesine yer olmadığına,” ibaresi çıkartılarak yerine “ve 5271 sayılı CMK’nin 223/2-d maddesi gereğince beraatlerine,” ibaresinin eklenmesi suretiyle hükümlerin istem gibi DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 18.09.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Meşru müdafaa ve zorunluluk hali kanunumuzda TCK md.25, 25/2 ve 27. Maddelerinde geçmektedir, ilgili maddeler ve gerekçeleriyle sırasıyla:
TCK madde 25 ve Gerekçesi
Meşru savunma ve zorunluluk hali
Madde 25– (1) “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.”
TCK MADDE 25 Gerekçesi ;
Maddenin birinci fıkrasında bir hukuka uygunluk nedeni olarak meşru savunma düzenlenmiştir.
Meşru savunma bakımından Tasarı şu koşulları saptamıştır;
Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir.
Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.
İkinci olarak meşru savunmanın “haksız saldırı” koşulu bakımından, “gerçekleşen haksız saldırı” ile “gerçekleşmesi muhakkak haksız saldırı” veya “tekrarı muhakkak haksız saldırı” aynı sayılmıştır. Böylece kişilerin haksız saldırılara karşı kendilerini korumaları olanağı daha da genişletilmiş olmaktadır.
Savunmanın “saldırı ile orantılı biçimde” olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması, meşru savunmanın temel koşullarından birisi olarak kabul edilmiştir. Saldırıya uğrayan kişi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranış gerçekleştirdiği takdirde, meşru savunma hukuka uygunluk nedeninden yararlanacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak zorunluluk (zaruret, ıztırar) hali düzenlenmiştir. Zorunluluk durumunda, kişinin, kendisinin veya başkasının sahip bulunduğu bir hakka yönelik bir tehlikeyi gidermek amacıyla gerçekleştirdiği davranış dolayısıyla, ceza sorumluluğu yoktur. Meşru savunmadan farklı olarak, zorunluluk halinde bir saldırı değil tehlike söz konusudur. Zorunluluk halinin kabulü için, kişinin tehlikeye bilerek neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete başvurmadan kurtulmanın olanaklı bulunmaması ve tehlikenin ağır ve muhakkak olması da araştırılacaktır.
Ayrıca, tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında “orantılılık ilkesi” kabul edilmiştir.
TCK madde 27 ve Gerekçesi
Sınırın aşılması
Madde 27– “(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.”
TCK MADDE 27 Gerekçesi ;
Madde ile ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran nedenlerin hepsini kapsamına alacak surette sınırın kast olmaksızın aşılması hali düzenlenmiştir.
Sınır kasten aşıldığında, örneğin, meşru savunmada bulunan kişi vaki saldırıyı defetmek için saldırganı öldürmenin şart olmadığını bile bile ve sırf tecavüze uğramış olması fırsatından yararlanarak saldırganı öldürdüğü takdirde hukuka aykırılığın kalkmayacağı ve failin bu maddedeki herhangi bir ceza indiriminden yararlanamayacağı şüphesizdir. Bu nedenle madde sınırın kast olmaksızın aşılması halini kapsamaktadır.
Yukarıda verilen örnekte fail, maruz kaldığı saldırı dolayısıyla ve içinde bulunduğu durum itibarıyla esasta gerekli olandan fazla bir savunmada bulunmuş olabilir. Sınırın aşılmasındaki bu taksir kendisinin cezalandırılmasına yol açabilirse de, bunun için işlenen suçun taksirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen bir fiil olması zorunludur. Demek oluyor ki, bu gibi durumlarda işlenen suçun niteliğine bakılacak ve sadece kast bulunduğu takdirde cezalandırılabilen bir suç söz konusu ise faile ceza verilmeyecek buna karşılık, suç taksirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen fiillerden birini oluşturduğunda, maddede öngörülen biçimde cezadan indirim yapılarak faile taksirli suçtan dolayı ceza verilecektir.
Bölüm başlığına paralel olarak, madde metnindeki “hukuka uygunluk nedenleri” yerine, “ceza sorumluluğunu kaldıran nedenler” ibaresi konulmuştur.
Maddenin ikinci fıkrasında meşru savunma hakkına ilişkin özel bir sınırın aşılması hali düzenlenmiştir. Buna göre, meşru savunmada sınırın aşılması, fail bakımından mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise, faile ceza verilmeyecektir.
Hükümet Tasarısında, maddenin ikinci fıkrası bütün hukuka uygunluk nedenlerini kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Oysa heyecan, korku veya telaş, ancak meşru savunma durumunda söz konusu olabileceği için, fıkra metninin başına “meşru savunmada” ibaresi konulmuştur.
Meşru Müdafaa (Savunma) Orantılılık İlkesi(TCK 27)
Meşru müdafaada şahıs kendisi herhangi başka bir şekilde savunamayacak halde olmasından dolayı son çare olarak söz konusu vakıanın ehemmiyetine göre ve kendisinin hakkına yönelik saldırıda bulunan şahsın saldırırken kullandığı bir suç aleti varsa aynı oranda sınırı aşmayacak şekilde saldırıya uğrayan mağdurun da elinde imkân varsa aynı oranda öldürme kastı olmadan sadece kendisini koruma amaçlı hareket etmesi sonucu mağdur hakkında eğer ki saldırıda bulunan kişiye bir zararı söz konusu olmuşsa dahi cezaya hükmedilemez. Eğer mağdur hakkına yönelik saldırıda bulunan faile karşı aynı oranda kendini savunmaz ve aşırıya kaçar ise burada meşru müdafaa hükümlerinden yararlanamayacağı için mağdur hakkında cezaya hükmolunması sonucu kaçınılmazdır. Önemle üstünde durulması gereken bir husus da aynen şöyledir ki; Eğer saldırıya uğrayan mağdur vakıanın durumundan dolayı sınırı aşmasını makul bir sebep olarak görülebilecek bir heyecan, korku, panik ve telaş halinde eğer orantısız kendisini müdafaa etmek isterse ve karşı tarafa normal şartlarda kanunumuzda suç sayılan hallerden birini gerçekleştirse dahi cezaya yer verilemez.
Meşru savunmada sınırın aşılması 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Madde 27’de aynen şöyle yer almaktadır:
Madde 27-“ (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.”
Söz konusu TCK md.27 ile ilgili yüksek mahkeme kararları da bulunmaktadır. Örnek olarak: 1. Ceza Dairesi 2015/5491 E. , 2017/934 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Kasten öldürme
HÜKÜM : TCK.nun 25/1, CMK.nun 223/3-c maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına,
Siverek Ağır Ceza Mahkemesinin 26/12/2012 tarih ve 2012/89 Esas 2012/223 karar sayılı Kararının; Dairemizin 24.12.2014 tarih ve 2013/5101 Esas 2014/6540 karar sayılı ilamıyla;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 21/11/2006 gün ve 2006/2- 249-247, 15/07/2008 gün ve 2008/9-95-195, 27.01.2009 gün ve 2008/5-145-2009/8, 19/10/2010 gün ve 2010/9-149-105 sayılı Kararları da gözetilerek; Maktulün kardeşleri …, …, … ve …’ın 29.06.2012 tarihli oturum sırasında sanıktan şikayetçi olduklarından bahisle davaya katılma talebinde bulundukları, katılma talebi ile ilgili mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği anlaşılmakla, maktulün kardeşlerinin kasten öldürme suçundan doğrudan zarar görmeleri ve bu hususta herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmasına gerek bulunmaması nedeniyle, …, …, … ve …’ın 5271 sayılı CMK’nun 237/2. maddesi uyarınca sanık … hakkında açılan kamu davasına katılmalarına karar verilerek yapılan incelemede; Gerekçeli kararda, “sanığın o anki hal ve koşullara göre başka türlü defetme imkanı bulunmayan haksız saldırıyı o anki yaşadığı heyecan, panik ve korkunun da etkisi ile meşru savunma sınırlarını aşarak uzaklaştırmaya çalıştığı” denilerek TCK’nun 27/2 maddesinde tanımlandığı hüküm fıkrasında ise “sanığın üzerine atılı bulunan bu suçu meşru savunma sınırları kapsamında işlediği anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK’nun 25/1 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/3-c maddeleri uyarınca sanığa ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilmek suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmakla, gerekçe ile uygulama arasında çelişki yaratılması suretiyle hükmün karıştırılması,” usule aykırı olduğu gerekçesiyle bozulduğu, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yeniden yapılan yargılamada; gerekçe kısmında 5237 sayılı TCK 27/2 maddesi tarif eder biçimde eylemin anlatıldığı, hüküm kısmında ise yeniden gerekçeyle çelişir biçimde eylem 5237 sayılı TCK 25/1 kapsamında değerlendirilmiş; ancak TCK 27/2 maddesinin neticesi olarak 5271 sayılı Yasanın 223/3-c maddesinde uyarınca ceza verilmesine yer olmadığı şeklinde çelişkili hüküm kurulmuştur.
Oysa ki;
Eylemin 5237 sayılı TCK 25/1 maddesi kapsamında kalması durumunda; korku ve panikten bahsedilmeyip doğrudan Beraat kararı verilmesi gerekeceği, eylem 5237 sayılı TCK 25/1 kapsamında değerlendirildiği takdirde; bir hukuka uygunluk nedeninin bulunduğu ve bu nedenle 5271 sayılı Yasanın 223/2-d maddesi uyarınca sanığın beraatine karar verilmesi gerekeceği,
Eylemin 5237 sayılı TCK 27/2 maddesi kapsamında kalması durumunda ise; hukuka uygunluk nedeni bulunmadığından anılan madde uyarınca sanık hakkında 5271 sayılı Yasanın 223/3-c maddesinde uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekeceği cihetle; hüküm ile gerekçe arasındaki bu çelişkilerin giderilerek sanığın hukuki durumunun tespiti gerekeceğinden; anılan nedenlerle hükmün tebliğnamedeki görüşe aykırı olarak BOZULMASINA, 27/03/2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
Meşru Müdafaanın (Savunma) Şartları
Öncelikle bir suçun sübut bulabilmesi için kast unsurunun olması ve aranması gerekmektedir. Ancak suçu ortadan kaldırıp meşru bir vücut almasına neden olan meşru müdafaanın oluşabilmesi için belirli şartların oluşması gerekmektedir. Bu şartlar hem savunmaya ilişkin hem de saldırıya ilişkin ayrı ayrı olarak bir arada bulunması gerekmektedir ki aksi takdirde meşru müdafaadan gerekli şartları oluşmadığı öne sürülerek yararlanılması söz konusu olmayacaktır. Bu şartlar özetle sıralanacak olursa:
A)Meşru müdafaanın oluşabilmesi için ilk öncelikle haksız bir saldırının meydana gelmiş olması ve aynı zamanda bu haksız saldırının başlamış olması gerekmektedir. Örneğin bir bankada sıra bekleyenler arasında dışarıdan gelen başka bir şahsın sıra numarası almadan diğer sırada bekleyen kişilerin önüne geçmeye çalışması sonucu çıkan tartışma esnasında sıra numarası almayan adamın meşru bir gerekçesi olmadan böyle bir eyleme kalkışması ve çıkan tartışma yüzünden sıra hakkını korumak isteyen başkaca bir kişiye yönelik cebinden çıkardığı bıçak ile saldırmaya kalkışması ve zarar vermeye yönelik hareketlerinin icrası başlamış ise meşru savunmanın ilk şartı oluştuğu kabul edilmektedir.
- B) Önemle dikkat edilmesi gereken bir husus da şu dur ki: Söz konusu saldırının gerçekleşen olayda meşru bir gerekçesi var ise bu durumda saldırıyı gerçekleştiren kişiye karşı mağdur tarafın meşru müdafaa hükümlerinden yararlanması söz konusu değildir. Örnek olarak kendisini anayolda araçların sürekli geçtiği ve yayanın geçişine can güvenliği tehlikesi için geçişin yasaklandığı bir yola atlayarak intihar etmek isteyen bir kişiye karşı herhangi bir şahıs tarafından engellenip kurtarılmasına yönelik hareketine karşın intihar etmek isteyen kişinin saldırıda bulunup darp etmesi sonucunda meşru müdafaadan yararlanamayacaktır.
C)Saldırının amacı korunabilir bir hakka yönelik olmak zorunda. Zaten meşru müdafaanın da asıl ve yegane amacı da şahısların kendi meşru haklarını korumasıdır. Failin korunabilir bir hakka yönelik olmayan yani kısaca meşru müdafaa hakkı ile savunulacak bir somut vukular olmadan saldırması sonucu meşru müdafaa haklarından yararlanamayacaktır. Örneğin kira sözleşmesi yapan ev sahibinin sözleşme süresi bittiği zaman kiracısını evden çıkarmasından sonra söz konusu kiracısının ev sahibine saldırıp darp etmesi sonucunda meşru müdafaa şartlarından korunabilir bir hakka yönelik savunma yapılmaktan yoksun kalındığı için meşru müdafaadan yararlanamayacaktır.
Ç)Meşru müdafaada bulunacak kişi savunmasını kendi korunabilir meşru hakkına yönelik saldıran saldırgana yönelik yapmak zorundadır yani olayla alakasız başka bir kişiye karşı yapmamalıdır. Örneğin park etmede ben senden önce geldim tartışması sonucu failin mağdura saldırmasına karşı mağdurun savunmasını saldıran kişiye karşı yapmış olması gerekir. Otopark görevlisine yönelik eğer savunması meydana getirirse o esnada burada meşru müdafaa hükümlerinden yararlanamayacaktır.
D)Meşru müdafaa ile saldırının aynı anda yapılması gerekir. Eğer ki saldırıya karşı o an değil de aradan belli bir vakit geçtikten sonra savunma yapmaya yönelik bir karşı hamle yapılırsa artık meşru savunmadan bahsetmek mümkün olmayacaktır. Örneğin maç esnasında kavga eden iki taraftardan sopa ile dayak yiyen mağdur maç bittikten sonra tekrar faile yönelik saldırıda bulunması artık meşru müdafaadan değil de kasten bir suçun işlenmesi yönünde değerlendirilmesi gerekecektir.
E)Meşru müdafaada savunma zorunlu bir hal teşkil etme amacı gütmektedir. Bu şu demektir: Failin saldırılarına karşı kaçma fırsatı veya başkaca bir kurtulma yolu olmadan mecbur olarak o an durumun gerektirdiği ölçülerde kendisini korumak ve savunmak amaçlı faile karşı yaptığı savunmadır. Örneğin evine giren bir hırsızla karşılaşan şahsın, hırsızın kendisini fark etmesinden dolayı saldırması üzerine mağdurun o sırada odasında hırsızla karşılaşması ve evden çıkması imkânsız olacağından hırsızın kendisine yönelik saldırısından kendisini korumak ve savunmak amacıyla yaptığı eylemleri meşru müdafaa kapsamında değerlendirelecektir.
F)Saldırı ile savunma arasında bir orantı olduğu hallerde meşru savunmadan bahsedilecektir. Yani failin saldırılarına karşı kendisini savunan kişinin kendisini savunurken sınırı aşmaması önemlidir. Şayet saldırı ile savunma arasında bir oran olmaz ise meşru savunma hükümlerinden mağdurun yararlanması söz konusu olmayacaktır. Örneğin kendisine sopa ile saldıran bir kişiye karşı mağdurun faile silah çekip kafasına ateş etmesi sonucu burada orantısız bir savunma meydana geleceği için artık meşru müdafaa hükümlerinden mağdur yoksun kalıp, sadece haksız tahrik indirimi kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olabilir.
Meşru Savunmada (Meşru Müdafaada) Sınırın Aşılması
Savunma yapan şahsın meşru müdafaanın gerekli şartlarından olan orantılılık ilkesinin şartlarını ihlal etmesi halinde icra ettiği savunması meşru müdafaada sınırın aşılması olarak değerlendirilmektedir. Lakin önemle dikkat edilmesi gereken bir yer vardır. Şöyle ki; eğer kişi kendisini savunurken bir korku, panik, heyecan veyahut da telaş içerisinde kendisini savunmak isterken meşru müdafaada orantılılık ilkesini ihlal etmiş ve sınırı bu suretle aşmış ise bu durumda kişiye ceza verilmez. Bunun sebebi ise saldırıya uğrayan kişi kendisini savunurken bir korku, heyecan ve telaşa kapıldığı esnada içinde olduğu psikolojik durumdan dolayı mantıklı düşünmesi ve mantıklı hareket etmesi beklenemez bir durumdur. Bu sebeple iradesine başvuramayan faile irade yoksunluğundan dolayı normal hukukumuzda da olduğu gibi ceza verilmesi doğru olmayacaktır. Ancak bu durumda çok dikkatli bir şekilde değerlendirme yapmak gerekmektedir. Şöyle ki: failin içinde bulunduğu durum, çevre ve psikolojik ortam meşru müdafaada sınırın aşılıp aşılmadığını tespit etmek büyük önem kazanmaktadır. Eğer fail herhangi bir korku, telaş veya panik halinde değil de kin, nefret ve intikam içgüdüsü ile bu sınırı aşmış ise cezaya yer verilmesi doğru olur ve en fazla haksız tahrik hükümlerinin olup olmadığı konusu araştırılıp somut olaya göre ileri sürülebilir.
AV. MEHMET AYTAÇ
YARARLANILAN KAYNAKLAR: